Vehbi Koç, 1901 yılında
Ankara’da Çoraklık semtindeki yazlık evde, “üzüme alaca düştüğü” günlerde
doğdu. Doğduğu günü hiç bilmedi. Annesi “üzüme alaca düştüğü günlerde”
deyince, sonradan çocuklarıyla birlikte 20 Temmuz’u doğum günü kabul etti.
Soyu, Kütükçüzadeler olarak
anılan ana tarafından 600, Koçzadeler olarak anılan baba tarafından da 250 yıllık
Ankaralı ailelere dayanıyordu. Babası Koçzade Hacı Mustafa Efendi, annesi
Kütükçüzade Fatma Hanım’ın ilk çocuğuydu. Sonra iki kardeşi daha doğdu. Zehra
ve Hüsniye…
Koçzade Ahmet Vehbi, 5 yaşında
mahalle mektebine başladı. Hacı Bayram Camii’nin yanındaki "Topal Hoca’nın
Mektebi"nde ilk tedrisini aldı. Mahalle Mektebi’nden sonra yine Hacı Bayram
Camii’nin yanında kiralık bir evde ders görülen ilkokula başladı. Bu okulu
birincilikle bitirdi. Daha sonra, bugün Tıp Fakültesi İhtisas Hastanesi’nin
bulunduğu yerde olan "Taş Mektep" denilen Ankara İdadi’sine (lise) gitti.
Ancak idadi hayatı uzun sürmedi.
Dedesi Koçzade Hacı Mehmet Efendi
ile, Vilayet Meclisi Umumi Azalığı yapmış, Ankara’da iyi tanınmış, zaman zaman
taahhüt işlerine girmiş, buğday ticaretiyle uğraşmış hareketli bir insandı.
Babası medreseye devam etmiş, hoca olmuş ancak bu konuda çalışmamıştı. Babası, o
günlerde Ankara’nın en güzel caddelerinden biri olan Karaoğlan Caddesi (bugünkü
Anafartalar Caddesi) üzerinde olan evlerinin altındaki dört dükkanı ticaret yapan
gayrimüslimlere kiralık vermişti.
O zamanlarda, tüm Osmanlı’da
olduğu gibi, Ankara’da da ticaret gayrimüslimlerin elindeydi. Müslüman Türkler,
ülkenin sahibi olmakla birlikte, çoğunlukla ticaret erbabının emrinde çalışan,
basit hayat süren kimselerdi. En güzel binalar, en güzel mağazalar, en güzel
yazlıklar ticaret yapan gayrimüslimlerindi.
Bu, Koçzade Ahmet Vehbi’nin
dikkatini daha çok küçükken çekmişti. Fakir sayılmazlardı. Geçim sıkıntısı
çekmiyorlardı. Kışlık evlerinin yanında, Çoraklık semtinde doğduğu yazlık
evleri de vardı. Ama bir gariplik hissediyordu.
Sünnet olduğunda babası ona bir
eşek hediye etti. Çok sevindi. Ama eşeğiyle yazlık evlerine giderken ilk hüznünü
yaşadı. Zira, yazlık evlerine giden gayrimüslim çocukları, daha güzel
eşekleriyle yolda onu sürekli geçmişlerdi. Üstelik, güzel arabalarıyla
imrendirmişlerdi. Eşeğine, daha hızlı gitsin diye, babasının atının arpasından
yedirdi. Ama fayda etmedi, hayvan ne kulaklarını dikti, ne de bir canlılık emaresi
gösterdi. Bu içine işledi. Ticarete atılmaya karar verdi:
“Eğer Allah bana 50.000 liralık
bir servet verirse, beş katlı güzel bir mağaza açacağım” diye kendi kendine söz
verdi. Okuldan ayrılmaya karar verdi. Ancak anne ve babası “katiyyen olmaz” dediler.
Israr etti. Ailesi dayanamadı ve
Kütükçüzade Hacı Rıfat Efendi’nin yazdığı dilekçeyle, hayatında yeni bir
sayfa açıldı: "Diyki maişet (geçim darlığı) dolayısıyla mektebimi terk
etmek mecburiyetinde kaldım. Lazım gelen tasdiknamenin verilmesini rica ederim. Ahmet
Vehbi" |