TÜRK EKONOMİSİ’NİN DÜNÜ VE BUGÜNÜ

9 Şubat 1994 Vehbi Koç’un Harp Akademisinde Yaptığı Konuşma

"Sizlere bugün "Cumhuriyet Devrinde Türk Ekonomisinin Dünü ve Bugünü" konusunda açıklamalarda bulunacağım.

Bir iş adamı olarak bir çok olay yaşadım. Tecrübe kazandım. Bugün sizlere özetle, yaşadığım ve karşılaştığım olayları anlatmaya çalışacağım.

1- 70 yıllık iş hayatımda Atatürk, İnönü, Celal Bayar, Askeri İdareler, Tek Parti ve Koalisyon devirlerini yaşadım.

  • Türkiye 1. Dünya harbinden mağlup çıktı.
  • İstanbul Müttefikler,
  • İzmir Yunanlılar,
  • Adana havalisi Fransızlar tarafından işgal edildi.

Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Erzurum ve Sivas Kongrelerini yaptıktan sonra 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi. Atatürk Ankara’ya geldiği zaman ne para var, ne malzeme var, ne ordu var. Hiç birşey yoktu. Bir tek şey vardı: Bütün millet istiklaline kavuşmak için Atatürk’ün etrafında işbirliği, elbirliği yapmıştı. Atatürk böyle bir durumda İstiklal savaşına başladı. Savaşı kazandı, düşmanlar memleketi terk ettiler. Türkiye tam bağımsızlığına kavuştu.

Birinci dünya harbinin Türkiye’ye yaptığı büyük zayıatlar nüfusu 12-13 milyona indirmiştir.

  • Atatürk Türkiye’nin nüfusunu arttırmak için kanun çıkardı ve bir takım vergi muafiyetleri tanındı.
  • Cumhuriyetin 10. yılında "10 yılda 15 milyon genç yarattık" marşını söyleyerek önünden geçenler arasında ben de vardım.

2. Atatürk, İstiklal savaşını başarıya ulaştırdıktan ve cumhuriyeti kurduktan sonra en büyük ve tesirli mücadelenin, Türk ekonomisini canlandırmak olduğunu biliyordu.

Fakat memleket herhangi bir sanayii kurmak için ne iş adamı, ne sermaye, ne de teknik eleman vardı ve her şey dışardan geliyordu. Düşündü, taşındı, memleketin durumunu öğrenmek için İzmir İktisat Kongresini topladı. Bu kongreyi toplamaktaki maksadı kongreye katılan muhtelif mesleklere mensup kimselerin fikirlerini alarak karar vermekti. Fakat kongrede memlekette hiçbir sanayinin olmadığını gördü ve ayrılırken şu sözleri söyledi:

" Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, İktisadi zaferlerle donatılmadıkça verimli sonuç alınamaz".

3. Uzun harp yıllarının mahvettiği maddi ve manevi kaynakların kuvvetlendirilmesi için, 10 yıl tutan çalışma ve denemelerden sonra Sümerbank ve Etibank’ı kurdu.

4. Bunları birçok İktisadi Devlet teşekkülünün kurulması izledi.

5. Atatürk’ten sonra 1938 yılında İnönü Cumhurbaşkanı oldu. Büyük bir gayretle Türkiye’yi İkinci Dünya Harbinin dışında tuttu.

2. Dünya savaşının yurdumuzu da etkileyen sıkıntılarına rağmen, 1950 senesine kadar bu devlet kuruluşları, o zamana kadar yurdumuzda el atılmamış bir çok sanayi dalında çeşitli mamulleri imal ettiler, eleman yetiştirdiler ve memlekete büyük hizmet yaptılar. Savaş döneminde çok sıkıntı çekmememiz, bu kuruluşlar sayesindedir. Mesela Sümerbank olmasaydı giyim kuşam konusunda büyük zorluklarla karşılaşılırdı.

6. Atatürk tarafından öncülüğü yapılan bu hareket, Cumhuriyetten bu yana Türkiye’nin sanayileşmesine temel oldu. Eğer Atatürk teşebbüse geçip bu yolu seçmeseydi, bugün özel sektör olmayacaktır. Özel sektör KİT’lerden bilgi ve eleman alarak yetişti. Koç Topluluğu sanayiye girerken idarecileri ve kalifiye elemanları hep İktisadi Devlet Teşekküllerinden aldım.

a. 1950’den sonra İktisadi Devlet teşekküllerinin, Demokratik Parti tarafından özelleştirilecekleri ilan edilmesine rağmen, bu yapılamadı. Arkasından birçok yeni KİT kuruldu. Bunlar iktidara gelen diğer hükümetler tarafından daha da büyütüldü. Aradan geçen zaman içinde çeşitli sebepler ve politik müdahaleler ile KİT’ler, tedavisi mümkün olmayan bir ekonomik hastalığa yakalandılar. O günden bugüne, İktidara gelen hükümetler, mütemadiyen kadroları değiştirdi. İhtiyaç olsun olmasın, partizan gayelerle kadrolar şişirildi. Sonunda İktisadi Devlet teşekkülleri bugünkü hale geldi. Bütçeye çok büyük yük olmaya başladı. Bugün KİT açıkları enflasyonun en önemli sebeplerinden biridir.

b. 1950’de çok partili döneme geçildi. Özel teşebbüsün gelişmesine önem verildi. Sanayide devletin yanında özel sektör de yer almaya başladı.

c. 1960’lı ve 70’li yıllarda yerli sanayiinin kurulmasına ve geliştirilmesine çok önem verildi. Planlı Kalkınma dönemine geçildi. İthal ikamesi politikası ile yerli sanayilerin kurulması teşvik edildi. Bu dönemde pek çok sanayi tesisi kuruldu. Bugün büyük sanayi kuruluşu haline gelen ihracat yapan birçok fabrika o yıllarda kuruldu. Alt yapı yatırımlarında büyük işler yapıldı. Türkiye karayolları şebekeleri ile örüldü. Barajlar yapıldı, Elektrik üretimi ve dağıtımı geliştirildi. Demirçelik, petrol rafinerileri, Petrokimya gibi sanayinin temel maddelerini üreten sanayiler kuruldu. 1980 senesinden sonra, ülkemizde Liberal Ekonomi düzenine geçildi. Bu dönemde de ekonomik hayatta çok önemli mesafeler kat edildi.

Bu meyanda,

Modası geçmiş olan Türk parasını koruma mevzuatı kaldırıldı. Kambiyo rejiminde serbestlik başladı. İleri batı ülkelerinde uzun senelerden beri tatbik edilen katma değer vergisi bizde de tatbike başlandı ve büyük gelirler sağlandı. Türk sanayii ihracata yönlendirildi. Turizm sektörüne gerekli olan önem verildi. Her türlü haberleşme kolaylaştı. Telefonla memleket içi ve dışı her tarafla konuşma imkanı temin edildi. Elektrik kesintileri önlendi ve sanayinin gerek duyduğu enerji için büyük projelere öncelik verildi. Memleketimizi Avrupa’dan Orta Doğu’ya bağlayacak otoyol yatırımlarına başlandı.

Ancak, unutmamak lazım; bir sanayii kurmak kolay değildir. Bir sanayii kurmak için;

a. Hammaddenin nereden alınacağı,

b. Mamulun içerde ve dışarda nereye satılacağı,

c. Alt yapının durumu,

d. Kalifiye işçi, mühendis ve idarecinin temini,

e. Rakiplerin durumu,

f. Okul, hastane gibi önemli sosyal ihtiyaçların nasıl temin edileceği

hesaba katılmalı ve sanayi tesisine bu araştırmalardan sonra geçilmelidir.

Öte yandan, kurulan bir sanayinin muvaffak olması için de 3 hususun ahenkli bir şekilde çalışması lazımdır:

a. İmalatın kalitesi

b. Servis

c. Satış Teşkilatı

Bu 3 husus ahenkli bir şekilde çalışmadığı taktirde, kurulan bu sanayinin muvaffak olması mümkün değildir. Memleketimiz sanayileşme konusunda fevkalade büyük çabalar harcadı. Sanayimiz bugünkü seviyelerine geldi. İhracatta sanayinin payı % 80 oranına vardı.

Fakat ülkemizde her şeyi biran önce yapma heyecanı bazı ana konularda problemlere sebep oldu.

a. Bütçe açıkları kontrol edilemez hale geldi.

b. İç ve dış borçlar süratle arttı.

c. Tedavüle gereğinden fazla para çıkarıldı.

d. Bu yüzden yüksek enflasyon sürekli hale geldi.

e. Yüksek enflasyon yüksek faize yol açtı. Bu da iş yapmadan yalnız faizlere para kazanma hevesini artırdı.

2000’li yıllara yaklaşırken dünya yeni bir döneme girdi. Serbest Pazar ekonomisi tercih edilmeye başlandı. Dünya ticaretindeki sınırların kaldırılmasına gidildi. Dünya belli başlı 3 büyük ekonomik bölgeye bölündü.

  • Avrupa Birliği bünyesinde 340 milyon nüfuslu yeni bir tek Pazar kurma çalışmaları hızlandırıldı.
  • Amerika Birleşik Devletlerinin liderliğinde Kanada ve Meksika’yı da içine alan NAFTA’nın temelleri atıldı.
  • Uzak Doğu’da Japonya’nın önderliğinde ve Asya Ülkeleri arasında bir ekonomik birlik kurulması için ciddi temaslar sürdürülüyor.

İşte böyle bir dönemde Türkiye 2000 yılına girerken mevcut ekonomik sorunları bir an önce çözmek, ekonomisini güçlendirmek ve dünya ekonomisi içinde söz sahibi olmak zorundadır.

Bu hedefe erişmek için, kanaatince şu konular önemle ele alınmalıdır. Devlet bundan sonra üretim işinden çekilmelidir. Yeni yatırımlara girmemelidir. Sadece eğitim, sağlık ve alt yapı işlerine girmelidir.

Memleket ekonomisinin gelişmesine engel teşkil eden ve bütçeye çok büyük açıklar getiren KİT’lerin özelleştirilmesi sağlanmalıdır. Özelleştirme siyasi partilerin asgari müştereklerde birleşerek çözmeleri gereken bir meseledir.

T.B.M.M.’deki en az 3 büyük parti bir araya gelmeli ve KİT konusunu ele alarak müşterek kararlarını millete duyurmalıdırlar. Bu iş ancak o şekilde hallolur. Bu hem iktidarın, hem muhalefetin lehinedir. Aksi taktirde köklü bir netice alınması çok zordur. Bugün muhalefette olan yarın iktidara gelecek, ama mesele çözülmemiş olacaktır. KİT’ler bu kez yeni iktidarlar için de büyük bir problem olmaya devam edecektir. Kısacası T.B.M.M’deki büyük partiler anlaşarak, KİT problemini ele almalı, çözüm üretmeli ve kabul edilecek çözüm yolunu her zaman hep birlikte savunmalıdırlar. Memleket menfaatlerine uygun olması kaydıyla özelleştirmeye karşı çıkılmamalıdır.

Hızlı nüfus artışı konusunda çok ciddi tedbirler alınmalıdır.

İstihdam konusu gelecekte en büyük sorunlardan biri olacaktır. İstihdam politikaları gelecekteki ihtiyaca cevap verecek şekilde düzenlenmelidir. İşçi-İşveren arasında iş barışı sağlanmalıdır.

Sanayimizi dünya rekabetine hazırlamak ve rekabet içinde geliştirmeye devam edebilmek için çok akılcı politikalar geliştirmelidir.

Enflasyon ciddi bir meseledir. Bu sorunun üzerine milli mutabakat içinde büyük bir kararlılıkla gidilmelidir.

Kamu açıkları kapatılmalıdır. Vatandaş vergisini doğru olarak ödemelidir. Vergiyi vermeyenden almak lazımdır. Vergi verenden daha çok vergi almaya çalışmak yanlıştır. Bu durum vergisini veren ile vermeyen arasında büyük bir haksız rekabete sebep olmaktadır. Ayrıca yüksek oranlarda vergi alarak vergi kaçırmayı cazip hale getirmemek gerekir.

Eğitim iktisadi gelişme için bir ülkenin yapabileceği en önemli yatırımdır.

Bu arada, Avrupa Topluluğu ile Gümrük Birliği hakkındaki görüşlerimi arz etmek istiyorum.

a. Türkiye’nin Avrupa Topluluğu’na tüm üyeliğini, anlaşmaların imzalandığı 1963 yılından beri tam olarak destekledim. Gümrük Birliği, tam üyeliğe geçiş için gerekli ve önemli bir adımdır. Gümrük Birliği başarılı olduğu taktirde tam üyelik yolu açılacaktır.

b. Ancak, Gümrük Birliği başarılı olmaz ise, Türk ekonomisine büyük zarar görür, mükellefiyetini yerine getiremeyecek duruma düşer ve Avrupa Topluluğu’ndan daha da uzaklaşır.

c. 8 Kasım 1993 tarihinde yapılan Türkiye-Avrupa Topluluğu ortaklık konseyi toplantısında Gümrük Birliğini 1995 yılında gerçekleştirmek için karşılıklı irade beyanı yapılmıştır. Bundan sonra geri dönüş yoktur.

d. Bu sebeple hedef devlet ve özel sektör olarak elbirliği ile çalışarak başarılı bir Gümrük Birliğini gerçekleştirmek olmalıdır.

e. Ekonomi ve Sanayi yapısı Avrupa Topluluğuna göre hayli farklı olan Türkiye bakımından Gümrük Birliğine geçiş zannedildiği kadar kolay değildir. Nitekim bu husus Avrupa Topluluğu komisyonunun bu konuda hazırlattığı bir raporda da yer almaktadır.

f. Gümrük Birliği’nin Türk Ekonomisi, Sanayii ve İstihdamı üzerinde boyutları şimdiden kestirilemeyen bazı menfi etkileri olacaktır.

h. Bu meyanda, Avrupa Topluluğu’nun bütün kaidelerine tabi olmamıza rağmen, tam üyeliğin hiçbir nimetinden yararlanmadan Avrupa ile tam rekabet haline girmiş olacağız.

i. Bizden önce Avrupa Topluluğu’na üye olan, Yunanistan, İspanya ve Portekiz gibi ülkeler, tam üye olduktan sonra 5 ila 7 yıl içinde Gümrük Birliği kurmuşlardır. Bu dönemde Avrupa Topluluğu’nun bütün mali yardımlarından da yararlanmışlardır.

i. Türkiye tam üye olmadan Gümrük Birliği’ne gidecek tek ülkedir. Gümrük Birliğini gerçekleştirdikten sonra ne zaman tam üye olacağımız belirsizdir.

k. Bütün bu olumsuz şart ve gelişmelere karşı, Avrupa Topluluğu ile birleşmede taşıdığımız esas görüşlerimiz değişmiş değildir.

l. Ancak, göz ardı edilmemesi gereken hakikat, Gümrük Birliği’ne girdikten sonra sanayicimiz büyük bir rekabet ile karşılaşacaklardır. Bu rekabet karşısında, birçok sanayi müessesenin daralabileceği ve hatta kapanabileceği hesaplanarak, tedbirlerin bugünden alınması lazımdır.

Diğer taraftan çok önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.

a. Son senelere kadar Avrupa Topluluğu ile yaptığımız ticarette senede 2 milyar dolar seviyesinde açık verirken, bugün sanayimizin korunmasına rağmen 6 milyar dolar seviyesinde ticaret açığı veriyoruz. 1995’de geçerli olacak gümrük indirimleri nedeniyle bu açığın önümüzdeki sene daha da artması muhtemeldir.

b. 1995’de Gümrük Birliği gerçekleştiği taktirde ticaret açığının ne şekilde kontrol edileceği ve karşılanacağının hesabını bugünden düşünmeli ve planlamalıyız.

c. Gümrük Birliği’nin Türk ekonomisi üzerindeki menfi etkilerini telafi edecek tedbirlere ihtiyaç vardır.

d. Gümrük Birliği Türkiye’nin elindeki en büyük ve en son kozdur. Bu yükümlülüğü yerine getirmeden önce diğer hakların alınmasında ısrarla pazarlık edilmesi memleket menfaati bakımından çok önemlidir.

e. Gümrük Birliği’nin bir an önce gerçekleştirilmesini Avrupa Topluluğu da en az bizim kadar arzu etmektedir.

f. Dolayısıyla Türkiye Avrupa Topluluğu’ndan haklı olarak bazı taleplerde bulunursa, Avrupa Topluluğu’nun ilgisini kaybedeceği şeklindeki görüşlere iştirak etmek mümkün değildir.

g. Bu bakımdan Türkiye son yıllardaki atılım programını henüz tamamlayamamış olan, hassas sektörleri için belirli tedbirler talep etmelidir.

h. Türkiye’nin önümüzdeki çok kısa süre içinde Gümrük Birliği’ne çok iyi hazırlanması için özel sektör ile birlikte;

  • Hassas sektörler tespit edilmeli, bunlar için tedbir alınmalı,
  • Gümrük İdaresi geliştirilmeli,
  • Girdi fiyatlarının dünya fiyatlarına getirilmesi sağlanmalı,
  • Kur politikası ve teşvikler gözden geçirilmelidir.
  • Tarım sektörünün durumu ele alınmalı,
  • Avrupa para sistemine vergi ve hukuk mevzuatına uyum üzerinde çalışılmalıdır.

Bu konulardaki çalışmaları hükümet organları ile özel sektör arasında koordine edecek ve Avrupa Topluluğu ile müzakereleri Türkiye’nin sadece politik değil aynı zamanda ekonomik ihtiyaç ve hedefleri doğrultusunda da yürütecek bir Avrupa Birliği Bakanlığı kurulması fevkalade önem kazanmıştır.

Konuşmanın burasında, ülke için çok ehemmiyetli bulduğum 3 konuyu sizlere aktarmak istiyorum. Bu konular eğitim, aile planlaması ve erozyondur.

1. Hepinizin kabul edeceği gibi, eğitim ülkemizin bir numaralı sorunudur. Her şeyin başlangıcıdır. Bu memleketin eğitim ile kalkınacağına inanmış ve muhtelif mesleklere mensup 205 müteşebbis ile birlikte, 1967 senesinde Türk Eğitim Vakfı’nı kurduk. TEV, kurulduğu yıldan bugüne kadar, eğitim konusuna çok ehemmiyet verdi. Kabiliyetli fakat maddi imkanı kısıtlı 55.000 gence yurtiçinde Üniversite ve Teknik okulda okuma imkanı ve 434 gence yurtdışında master yapma imkanı verdi. Bu gençler tahsillerini tamamlayıp aktif hayata katıldılar.

T.E.V.’dan ayrı olarak, ülkemizde diğer bazı vakıflar da eğitim alanında yararlı hizmetlerde bulunmaktadırlar.


Vehbi Koç, Türk Eğitim Vakfı'ndan burs alan öğrencilerle (1970)

2.İkinci önemli konu Aile Planlaması ve nüfus artışının yavaşlatılması konusudur. Türkiye’nin ekonomik ve sosyal gelişme hızı ile dengeli bir nüfus artış hızı elde etmek için, 1985 yılında Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı’nı kurduk. Bu amaca inanmış, iş adamları, işçi ve işveren sendikaları liderleri, esnaf birlikleri ve ziraat odaları ile ilim adamlarından meydana gelen 36 kişilik bir müteşebbis heyet tarafından kurulan bu vakıf da, toplumun temeli olan Türk Ailesine, maddi imkanı müsait olduğu takdirde, istediği sayıda ve istediği aralıklarda çocuk sahibi olabilmesi için gerekli bilgi, araç ve hizmetler getirmektedir. Bir gönüllü kuruluş olan Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı, yasalar çerçevesinde ve bu konuda asli görevli olan Sağlık Bakanlığı ve diğer kamu kurumları ile koordinasyon içinde çalışmaktadır.

3. Üçüncü önemli konu da, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu erozyon felaketidir.

Her sene Kıbrıs büyüklüğünde bir toprağımız denizlere dökülmektedir. Ormanlarımız her sene azalmakta ve yağmursuzluktan tarımdan tam manası ile istifade edilememektedir. Bunun için de milletçe çalışmamış şarttır. Nitekim 1993’de Erozyon Vakfını kurarak çalışmaları başlattık.

Her 3 Vakfın da, desteklenmesi ve geliştirilmesi ülke ekonomisine müspet katkılar yapacaktır.

Özetleyecek olursak,

Dünyanın kuvvetli ve zayıf memleketlerine baktığımız zaman şunu görürüz;

a. Ekonomisi kuvvetli olan memleketlerin politikası da kuvvetlidir. Ekonominiz kuvvetli ise, herkes dostunuzdur. Zayıfsanız etrafınızda kimse kalmaz.

b. Demokrasi de, ekonomisi güçlü olan memleketlerde yaşamaktadır.

c. Ekonomisi kuvvetli olan memleketlerde demokrasi vardır. Demokrasisi olan memleketlerde özel sektör vardır.

Ben hep buna inanmışımdır.

1- Milleti insanlar oluşturur. Ekonominin kuvvetli olması memleketin birer parçası olan bu insanların başarısına bağlıdır.

70 senelik iş hayatımda geçirdiğim tecrübeye göre bize hiç kimseden hayır yoktur. O bakımdan milletçe el ele verip her sahada kuvvetli olmak mecburiyetindeyiz.

2- Benim anayasam, "Ülkem Varsa Ben de Varım" şeklindedir. Ben hayatım boyunca bu inançla yaşadım ve iş arkadaşlarıma hep bu inancı aşılamaya çalıştım. Sizler de bu memleketi seven insanlarsınız. Sizlerin de anayasasının aynı olduğuna inanıyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, sizlere bundan sonraki görevlerinizde üstün başarılar dilerim.