SANAYİLEŞMEDE KİLOMETRE TAŞLARI

6 Ocak 1992 tarihinde Capital Dergisi’nde yayınlanan Mülakat

Soru: İş yaşamınıza başladığınızdan bu yana 65 yıl geçti. Türk ekonomisini yakından tanıyan biri olarak Türk ekonomisinin geçirdiği dönemleri değerlendirir misiniz?

Cevap: İş hayatına başladığımdan bugüne kadar 65 yıl geçti. Türkiye benim işe başladığım yıllarda iğneden ipliğe kadar aklınıza ne gelirse hepsini ithal ederdi. Memlekette ne bilgi, ne eleman, ne de para vardı. Atatürk bunları göz önüne alarak Kurtuluş savaşından sonra İzmir’de topladığı İktisat Kongresi’nde şu konuşmayı yaptı.

"Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle donatılmadıkça verimli sonuç alınamaz"

Bu konuşmadan sonra bir hayli çalışmalar yapıldı. 1933’te Sümerbank ve Etibank’ı kurdu, sanayide de öncülük yaptı. Daha sonra diğer İktisadi Teşekküller kuruldu. Bunlar II. Dünya Harbinde bir çok sıkıntılardan memleketimizi kurtardı. Böylece devlet bir çok sanayi kurmuştur. O devirde özel sektör, birkaç mensucat işi hariç, sanayide bilgi sahibi değildi. Özel sektörün sanayileşmesi 1950’lerde başlar. Devlet fabrikalarındaki elemanlar alınarak işe başlandı ve zamanlı özel sektör de bilgi sahibi oldu.

Ben Türkiye’nin sanayileşmesini şöyle görüyorum;

a. Birinci Devre; İthalat İkamesi devresi. Bu suretle döviz tasarrufu yapılmıştır.

b. İkinci Devre; İhracat devresi. Bu konuda hızlı bir çalışma vardır. İhracat bir ilimdir. Kalite, ambalaj, fiyat meseleleri ihracatta çok mühim rol oynar.

c. Üçüncü Devre; Teknoloji devresi. Bu hepsinden mühimdir. Üniversiteler ile iş alemimiz sıkı bir işbirliğine girerek, muvaffak olabilmek için çok çalışmalıdır.


ilk Türk otomobili "Anadol" (1966)

Türkiye Demokrasi, Koalisyon, Askeri İdare devirlerini yaşadı. 1950’den başlamak üzere her devirde özel sektörde bir çok işler yapıldı, özel sektöre önem verildi.

Soru: 1980 sonrası Türk ekonomisi Özal’ın imzasını koyduğu yeni bir döneme girdi. Bu dönem sizce başarılı bir dönem mi?

Cevap: 1983 ile 1990 arasında çok mühim kararlar alındı. Modası geçmiş olan Türk parasını koruma mevzuatı kaldırıldı. İleri Batı ülkelerinde uzun senelerden beri tatbik edilen KDV bizde de tatbike başlandı ve büyük gelirler sağlandı. Türk sanayii ihracata yönlendirildi. Turizm sektörüne gerekli olan önem verildi. Her türlü haberleşme kolaylaştı. Telefonla memleket içi ve dışı her tarafta konuşma imkanı temin edildi. Elektrik kesintileri önlendi ve enerji için büyük projelere öncelik verildi. Fakat her şeyi bir an önce yapma heyecanı, bazı ana konularda darboğazların doğmasına sebep oldu.


Otosan'da Ford Taunus otomobilinin hattan indirilmesi nedeniyle yapılan tören (12 Eylül 1985)

    - İç ve dış borçlar çoğaldı.

    - Bütçe açıkları ve KİT açıkları kontrol edilemedi.

    - Kamu kesimi harcamaları disiplin altına alınamadı.

    - Bu yüzden de enflasyon büyük ölçülere yükseldi.

Soru: Türkiye’nin çözümlenemeyen belli başlı sorunları var. Enflasyon, bütçe açıkları, KİT’ler, borçlar... Sizce bunlar neden çözümlenemedi?

Cevap: Bugün, ekonomimizin en önemli meselesi kamu açıkları olmaktadır. Yüksek enflasyonun ve devlet hizmetlerinin gerektiği şekilde yapılamamasının ana sebebi kamu açıklarıdır.

Vergi gelirlerinin muhakkak arttırılması lazımdır. Bunun için her vatandaş vergisini doğru olarak ödemelidir. Kanunlarımızı yapan TBMM ve bu kanunları uygulayan Hükümetler, içimizden seçilmiş insanlardan kurulmuştur. Bunlar ellerinde imkan olduğu taktirde bütçelerine konulan işleri yapabilirler, aksi taktirde ya o işler yapılmaz veya para basarlar. Sonuçta ortaya çıkan sorunlara bütün ülke katlanır.

Türkiye’nin ekonomik sorunlardan kurtulması, hızlı gelişen dünyada iyi bir yer alması, gelecek nesillerin geleceğinin garantiye alınması için herkese düşen en büyük vatandaşlık görevi, üzerine düşen vergiyi layıkı ile ödemesi ve vergi ödenmesine de yardımcı olmasıdır.

KİT’lerin açıkları ve borçları ekonomiye büyük yük olmakta, enflasyonun ana sebeplerinden birini teşkil etmektedir. Devlet bundan sonra artık üretim işinden çekilmeli, yeni yatırımlara gitmemeli, sadece eğitim, sağlık ve alt yapı işlerine girmelidir. Özel sektör bugün bütün sahalarda bilgi ve tecrübe sahibidir. Devlet onu yetiştirmiş ve geliştirmiştir. Artık her işi başaracak güçtedir. Devlet özel sektörle rekabete girmekten kaçınmalı, düzenleyici, destekleyici bir rolü benimsemelidir.

Memleket ekonomisinde önemli ağırlığı olan KİT’lerin özelleştirilmesi serbest piyasa şartlarında verimli çalışmalarının sağlanması tüm ülke ve insanlarımız yararınadır. İyi yönetilmeyerek zarar eden her kamu kuruluşu vergi ödeyen bütün vatandaşlara yük olmaktadır.

Özelleştirme siyasi partilerin ve tüm kesimlerin asgari müştereklerde birleşmesi gereken ana meselelerden biridir. Memleket menfaatlerine en uygun şekilde yapılması kaydı ile özelleştirmeye karşı çıkılmamalıdır.

Ancak temel madde üreten stratejik sektörlerde kontrolün milli sermayede kalmasına önem verilmelidir.


1960 yılında ilk buzdolabı üretildi

Soru: Siz halka açılmayı başlatan ve destekleyen ilk iş adamlarımızdansınız. Halka açılma ve borsa olayına bakış açınız nedir?

Cevap: Türkiye kalkınmakta olan bir ülkedir. Kalkınmakta olan ülkelerin kendi iç kaynakları yetersizdir. Bu bakımdan yatırımlarını sürdürmek için dış kaynaklara müracaat ederler. Aynı durum şirketler ve yatırımcılar için de geçerlidir.

Yatırımlarını yapmak için müteşebbislerin sermayesi yetersiz kalınca onlar da iç ve dış kaynaklardan borçlanarak veya halkla açılarak bu eksikliklerini giderirler.

Tecrübelerime göre halk tasarrufları büyük kaynaktır. Uygulamalar göstermiştir ki gerek kamu sektörü, gerekse özel sektör akıllıca ve güven vererek halk tasarruflarına yöneldiğinde bu tasarrufları kullanabilmek mümkün olmuştur. Borsanın son zamanlarda önem kazanması bunun bir işaretidir.

Gelecek için Türkiye’nin halk tasarruflarını daha fazla kullanma imkanı olduğunu görmekteyim. Ancak bunun zemin ve şartlarını çok iyi oluşturmak gerekecektir. Batıda böyle olmuştur.

Halka açılacak şirketler hesap-kitabını çok iyi yapmak, halka ne verebileceğini iyi hesaplamalıdır. Amaç sadece piyasadan para toplamak olmamalıdır. Hisse senedi alanlar hayal kırıklığına uğrarsa, şirketlere ve borsaya güven sarsılır. Bundan herkes büyük zarar görür. Halka açılacak şirketlerin durumu da iyi incelenmelidir.

Bugün borsa Türkiye ekonomisi için en mühim vasıtalardan biri haline geldi. Çok geç kalınan bu konuya da lazım gelen önemin verilmesini diliyorum.


Tofaş'ın 25. Kuruluş Yıldönümü (27 Haziran 1995)

Soru: Türk sanayiinin dış rekabette başarılı olabilmesi için neler önerirsiniz?

Cevap: Hızlı gelişen dünyada, diğer ülkelerden geri kalmamak, Avrupa seviyesine yükselmek, dünyada başarılı olmak için çok çalışmamız lazımdır. Hükümet olarak dünya şartlarına uygun en iyi kararları almak, iş adamları olarak kararların alınmasında hükümete yardımcı olmak, kaynakları memleketin gelişmesi istikametinde seferber etmek, idareciler, bürokratlar, işadamları ve çalışanlar olarak çok çalışmamız lazımdır.

Sene 365 gün. Türkiye’de milli ve dini bayramlar, hafta sonu tatilleri, senelik izin süresi hesaba katılınca çalışma süresi ileri geri 225 gün oluyor. Hiç bir memlekette bu kadar çok tatil yok.

Yurtdışında Amerika, Japonya, Almanya, İsviçre gibi bir çok memleketlere seyahatler yaptım, davetlere gittim. En geç saat 19.30’da davet ediyorlar, yarım saat aperatiften sonra saat 20:00’de yemeğe oturuluyor ve en geç saat 21.30’da herkes dağılıyor. Tabi vaktinde istirahat edildiği için ertesi sabah vücut ve kafa dinç olarak isabetli kararlar alınabiliyor.

Biz de özel sektörün verdiği akşam ziyaretlerine saat 21.00’de gidiliyor. 22.00 - 22.30’da kadar aperatif alınıyor, yemeğe oturuluyor ve ondan sonra eve dönülüyor ve saat gece yarısı yatılıyor. Bu yorgunlukla bir iş adamının kafası ertesi gün işleri ile ne derecede hakkiyle meşgul olabilir, aklım almıyor.

Benim bütün iş adamlarına, idarecilere ve çalışanlara tavsiyem hafta içinde düzenli bir hayat sürmeleri, akşamları zamanında yatıp, sabahları dinç kalkmalarıdır.

Memleketimizin dünyada iyi bir yer sahibi olmasını istiyorsak çok çok çalışmalıyız.

Ekonomideki hızlı gelişmelere karşılık kalifiye eleman, eğitiminin tam yapılmaması ve hızlı nüfus artışı bizi batılı ülkeler kadar ileri götürmedi.

Memleketimizin bir an evvel kalkınabilmesi için birbiri ile yakından ilgili olan iki mühim meselemiz vardır; eğitim ve hızlı nüfus artışı.