ATATÜRK’ Ü MİNNETLE ANMALIYIZ

TÜSİAD Dergisi’nde yayınlanan Makale

Yıl 1926...


Ankara Ulus Meydanı (1920'li yıllar)

Atatürk dönemi ve benim iş hayatımın başlangıcı...

Türkiye, aklınıza ne gelirse ithal eden bir ülkeydi. Sanayi ve sanayici kelimelerinin dahi ne anlama geldiğini bilen parmakla sayılacak kadar azdı.

Harp meydanlarından gelen Başkomutan Mustafa Kemal ise, 1923 ’de, İzmir ’de topladığı İktisad Kongresinde yaptığı kanuşmada:

"Tarihimizi dolduran zaferlerin veya çöküntülerin hepsi, iktisadi durumumuzla ilgilidir" Milli egemenlik, iktisadi egemenlikle sağlamlaştırılmalıdır" Türkiyemizi layık olduğu mertebeye ulaştırmak için, mutlaka iktisadiyatımıza birinci derecede ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz" diyordu.

O günlerde, bu sözlerin ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlayabilen çok az insan vardı. Halbuki aradan 58 yıl geçtikten sonra, 1981’de toplanan İkinci İktisad Kongresinde, herkes, Ata’nın sözlerini tekrarlıyordu.

Atatürk’ü anlamak, eserleri ve felsefesine sahip çıkmak için, bir 58 sene daha kaybetmeyelim.

1926’dan bu yana kadar nice dönemler gördüm.


Vehbi Koç'un babasından devraldığı dükkanın kapısındaki levha: Koçzade Ahmet Vehbi (1926)

Atatürk’ün ardından İnönü Devri, sonra Bayar ve 27 Mayıs ile sonuçlanan Demokrat Parti İktidarı, 12 Mart ile noktalanan yeni demokrasi denemesi ve nihayet koalisyonlarla çalkalanıp,12 Eylül ile sona eren bir dönem daha.

Hele 1950’den itibaren son 31 yılı, büyük politik çalkantılar içinde geçen bir hayat.

Bugün memleketimizin başlıca meselesi, Türk demokrasisini sıhhate kavuşturmaktır. Silahlı Kuvvetlerimiz, son 30 yılda üç defa devlet idaresine müdahale mecburiyetinde kaldılar. Bu müdahaleler, hem ordumuzu yıpranma tehlikesi ile karşı karşıya bırakmakta, hem de demokratik rejimde duraklamalara sebebiyet vermektedir. Bu defa, demokraside duraklamalara imkan vermeyecek bir anayasa’ya sahip olamamız mutlaka temin edilmelidir. Bu son şansımızdır.

Vaktiyle Ali Paşa’nın söylediği gibi "memleketi dışardan düşmanlar, içerden bizler yıkmaya çalıştık. Bugüne kadar başaramadık, herhalde çok sağlam temeller üzerindeyiz diyemeyiz. Bu düşünceyle yetinemeyiz. Bir zamanlar, bugün milyonlarca döviz getiren dünyanın en zengin petrol kaynakları bizdeydi, ancak istifa edemedik. Bugün elimizde kalan vatan toprakları yine dünyanın en güzel köşelerinden biridir. Hiç olmazsa, bu imkanı en iyi şekilde değerlendirmeyi bilmemiz, dolayısıyla, çok dikkatli hareket etmemiz lazımdır.

Bu memlekette müteşebbis iş adamları yetişmiş, büyük işler yapmışlar, Devlet büyük hamleleri başarmıştır. Bunları küçük görmemeliyiz ,ancak, bundan sonrası için çok dikkatli olmalıyız.

Cumhuriyet döneminde, iş adamlarının ya çocukları olmadığından, olmuşsa yeterli gayret ve kabiliyeti gösteremediklerinden veyahut miras yüzünden varislerin çekişmeleri sonucunda, kurulmuş başarılı işler yıkılıp kaybolmuştur.

Büyük emeklerle kurulan şirketlerin yaşaması için bunların kurumsallaşması şarttır. Amerika’da yüz sene evvel müesseselerin %95’ i aile şirketi hüviyetinde iken, bugün, bu oranın %5’e inmesinin herhalde bir nedeni vardır. Memleketimizde şirketlerin ve Holdinglerin çoğalması şarttır. İşi yürütemeyen ve yürütmek istemeyen varisler, hisselerin elden çıkarabilirler ama kurulmuş olan müesseseler yaşamaya devam eder, memleket bundan fayda sağlar.

Diğer önemli mesele, kurulmuş ve kurulacak şirketlerin yönetilmesi ve verimli şekilde çalıştırılması için her sahada yetişmiş insan ihtiyacıdır. Cumhuriyetimizi ilelebet müdafaa ve muhafaza etmek görevini gençlere emanet eden Atatürk, gençliğin önemini vurgulayarak hepimize yol göstermiştir. Kurduğumuz müesseseleri emanet edeceğimiz gençlerin yetiştirilmesine biz, iş adamları da önemle eğilmeli ve bu yolda hiçbir fedakarlıktan kaçınmamalıyız.

Dünyadaki gelişme baş döndürücü bir hızla yürümektedir. Bizimde, bu tempoya ayak uydurmak mecburiyetimiz olduğuna göre, geceli gündüzlü ve daha çok çalışmamız gerekmektedir. Bundan sonra, kaynaklarımızın en önemli bir kısmını enerji üretimine yatırmak, petrol aramak, turizme ehemmiyet vermek, nüfus planlaması işini ele almak ve ihracat çabalarımızı devam ettirmek ve arttırmak mecburiyetindeyiz.

Atatürk, Batı ile işbirliğini benimserken Türk Milletini "Muasır Medeniyet" seviyesine ulaştırmayı hedef almıştı. Türkiye bu yoldan ayrılmamalı, Batı ile olan işbirliğimiz devam etmeli, Ortak Pazar’a tam üye olma çalışmaları hızlandırılmalıdır.

Tam 55 yıl, gözlerimin önünde neler, neler geçti. Bunca yıl, sadece kendi tecrübemle yetinilemeyeceğine inandığım için, başkalarının tecrübelerinden de istifade ederek, dinleyerek, okuyarak, duyduklarımı, görüp geçirdiklerimi değerlendirip, bunlardan ders alıp, iş arkadaşlarıma, memleketimin ekonomisine ve kalkınmasına faydalı olmaya çalıştım.

Tecrübelerimden ve bu değerlerdirilmelerinden ortaya çıkardığım şu prensiplere titizlikle bütün çalışmalarımda sadık kalmaya gayret ettim:

  • Kurduğum müesseseler, evlatlarımıza, yanımızda çalışanlara ve milletimize bırakacağımız en kıymetli varlığımızdır. Bunların devamlılığını sağlayacak tedbirleri almak başlıca vazifemizdir.
  • Ancak memleket var oldukça kendi varlığımız devam edebilir. Memlekete sahip çıkmak herkesin görevidir.
  • Hür teşebbüsün birer parçası olanlar, o fikre sahip çıkmalı ve o fikri daima savunmalıdır.
  • Politikacılıkla iş adamlılığı bağdaşmaz.
  • Aşırılıklar, muhitimiz ve topluluğu rahatsız eder, buna hakkımız yoktur.
  • Kar etmek hak, vergi ödemek fazilettir.
  • İşci ve işveren zıtlamasından, çalışma hayatı daima zarar görür.
  • Kararlar her zaman dengeli ve adil olmalıdır.
  • Kaliteli mal üretmek, kaliteli hizmet vermek milli bir davadır, hedeftir.
  • Rekabetle kıskançlık birbirlerinden çok ayrı şeylerdir. Rakip olan kazanır, kıskanç olan kaybeder.
  • Her müteşebbis, toplum hayatıyla yakından ilgilenmeli, toplumun gelişmesine yön veren sosyal faaliyetlere katılmalıdır.
  • İnsan yetiştirmek her iş sahibinin başlıca vazifesi olmalıdır.
  • İsraftan kaçınmak, tutumlu olmakmeziyettir.

Yılların geliştirip, oluşturup, biriktirdiği bu prensiplere, her iş sahibinin uymaya gayret göstermesinin faydasına inanıyorum.

Son olarak şunu unutmayalım ki, bugünkü topraklarımız kolay elde edilmemiş, bugünkü ulaştığımız noktaya kolayca varılmamıştır. Atatürk’ün 1923’de söylediği "Memleketin bir an evvel kalkınması için, ekonomimizi kuvvetlendirmek mecburiyetindeyiz" sözü, bugün dışımızdaki gelişmeler karşısında her zamankinden daha geçerlidir.Ekonomisi kuvvetli olan memleketlerin politikasının da kuvvetli olduğunu ve bize bizden başkasının hayrının dokunmayacağını, vatanını seven her insan bilmeli ve ona göre çalışmalıdır. Aksi halde, hem Atatürk’ün mirasına hem de kendi kendimize ihanet etmiş oluruz.