Çetin Altan
Sabah


"Vehbi Bey"


Vehbi Bey'in de dünyadan ayrılmasıyla, yüz yıla yakın bir dönemin
kapanıveren kalın cildi...

O kalın cildin kapanıverişindeki son hafif rüzgarlanma, benim de eskilerde kalmış anılarımı öylesine yalayıp geçti ki, içimdeki zaman körfezinin suları, unutulmuş kıyılara doğru ürpere ürpere yeniden uzanmaya başladı.

Her insan kendi objektifinin açısından görür dünyayı da, başkalarını da... Benim tanıdığım Vehbi Bey de, benim objektifime ait bir Vehbi Bey'di... Aradaki büyük yaş farkına rağmen yumuk gözlerindeki çocuksu bir  muziplik ışığını, sanki birlikte misketle karış-karış oynarcasına paylaştığımız Vehbi Bey...

Şimdi bunun nedenini düşünüyorum. Ben Vehbi Bey'i ne kimsenin aracılığıyla, ne de kendi dekoru içinde tanıdım.
Benim için Vehbi Bey, 1950'den önce Ankara Palas salonlarında karşılaşıp konuştuğumuz, arada sırada başbaşa yemek yediğimiz, ağırlığı da, etiketi de, meslek kimliği de başkalarına ait, etten kemikten yalın bir tanıdıktı.

Onun için de, aradaki yaş farkına rağmen, kimsenin kolayından
inanmayacağı çocuksu takılmalar, takışmalar, ilişkiler ve gülüşmelerle geçirdik yarım yüz yılı; orada burada karşılaştıkça ve birbirimizi yemeğe davet ettikçe...
Onunla birlikte bir dönemin kalın cildi kapandı. O kapanışın hafif rüzgarıyla, zaman körfezinin suları unutulmuş kıyılara doğru ürpere ürpere uzanıyor..
Vehbi Bey'in muzip bakışlarındaki çocuksu ışık, karşımda hala bana bakıyor gibi...

önceki sayfa